13 Ocak 2012 Cuma

Şükür Olsun İnanıyorum.


İyi ki sana inanıyorum
İyi ki dünyamda sen varsın
Çaresizliğimde umudum
Mazlumluğumda dayanağım
Haksızlığımda adaletim
Uykumda ahiretim
Uyanıklığımda servetim
Sensin.
İçimde riya da olsa
Biliyorsun ki seviyorum
Hayatımın her anını
Her saniye ve zamanını
Düzenleyen sensin
Sen neyle diyorsan öyledir elbet
Sen ne diyorsan ona da evet
Çünkü her şey sensin
Senden başka kul kime gitsin
Bunu biliyorum
Ama gönül ferman dinlemiyor
Bunu bilmezden geliyor
Bir orada bir burada
Gezinip duruyor
Sonra yuvasız kuşlar gibi
Rahman inancına tünüyor.

Sana yöneldim


Dizlerimin üstünde
Önüne oturdum
Boynumu büktüm
Yumdum gözlerimi
Mıhlandım  sessizce
Kimselere  duyurmadan
Sana  yöneldi gönlüm.
Duygu seline kapıldım
Dost göründü bana ölüm
Tarifi olmayan hazla
Huzura gizlendim
Öyle bir arzu duydum ki sana
Önündeyken bile özledim.

Sana gelmek,
Anmak geldi içimden
Bir ışık geldi senden
İnçeydi sicimden.
Taşan  duygularla
Kabıma sığamadım
Coştukça coştum
Mutluluktan uçtum

Çığlıklar attım suskunca
Çocuklar gibi şenlendim
Hareketsizce gönülden
Oraya buraya koştum
Dışardan görenler
Anlayamazdı ne yaptığımı
Adeta donmuştum
Sanki ben ölmüştüm.

Seninle olduğumu
Bilmesinler kimseler
Ne  yaptığımı
Görmesinler istedim
Oturdum dizimin üstüne
Yumdum gözlerimi
Sessizce  sana koştum
Kimseler  hissetmeden
Adını anayım dedim
Seni hatırlayayım dedim
Gönül bağı  kurayım dedim.

Açıldı önüme bir kanal
O da ne ? bir de sandal
Kendimi atıverdim
Bu  parlayan nehire
Bazen yüzüyor
Bazen biniyor
Uçtukça uçuyorum
Öyle hızlı gidiyorum ki
Yıldızlar, galeksiler
Uzay önümde diz çöküyor
Sonsuzluk  altımdan kaydı
Sanki  bitiyor.

Önünde suskunca dururken
İsyan eden ben duygumu
Birazcık sustururken
İçime düşen bir pırıltı
Neler yaşattı neler
Seni anmak ne güzel
Bulmaksa ondan güzel
Bu anı  tatmayanlar
Ne bilsinler
Hissettiklerimi
Bir bilseler.

Bilinmezler yumağı



Tabi ki sana muhtacım
Tabi ki sensiz acım
Her şey sana muhtaç
Sensiz hiçbir şey olmaz
Karşılanır mı  sensiz ihtiyaç
Her şey sendendir
Görünen tüm gerçek sensin
Var olanlar gölgendir.
Yaratılanlar
Gelip ve gidenlerdir
Bu böyle gelmiştir
Böyle de sürecektir.
Bunlar bir, bir sayılsa
Tabiiler sonsuza kadar devam eder
Bu sayılar ne tükenir ne biter
Bütün rahmet  yolları sana gider.
Neyle  ifade edeyim
Neyle anlatayım
Hangi kelimeyle
Hangi dille  anlatılırsın
Hangi kitaba sığar
Hangi beyinle anlaşılırsın.
İşte tıkandım kaldım
İfadelerim çözüldü
Aczim göründü
Beynim büzüldü
Nasıl anlatayım seni
Söyleyeceklerim, görünenler
Herkesçe bilinenler
Esası, bilinmeyenler,
Denklemler,
Sırlar,
Rahmetler,
Gazaplar,
Sende değil mi?
Senin yanında
Ben kimim?
Seni anlamak neyime
Seni  yeterince
Anlamadan anlatmak
Yan yana  konur mu?
Bu SEN anlamına gelir mi?
Bu nasıl kıyas götürür?
Hangi örnek bunu anlatabilir?
Hangi bilim çözebilir?
Bunların, olabilirliği
Düşünülmeyecek şeyler mi?
Sen sensin.
Öyle bir sensin ki;
Bilinen ve bilinmeyenlerin
Muhtaç olduğu
Yaratıkların rahmetle dolduğu
Tüm alemlerin tek nefes soluduğu
Düşüncede zirveye ulaşan
Birleşen bütün beyinlerin,
Sırrını anlayamadığı
Milyonlarca yıldan beri
Ortaya koyamadığı
Bilindiği sanılıp da
Bilinmezler yumağı
Sırlar  kapısısın
Bu gerçeği görenler
Senin kapından başka
Nereye yüz sürsün
Kimden ne istesin
Bütün asıl sanılanların
Seraptan başka
Bir şey olmadığını bilenler
Gölgeler ardındaki gerçeği
Sebep ardındaki iradeyi
En küçük sapmanın olmadığı
Bu müthiş dengelerin  unsuru
İçinde yaşayanı şahit olanı
Bulamazsa hiçbir şeyde kusuru
Daha ne yapsın
Kendi kendini mi aldatsın
Olanları görmesin
Karanlıkta ki boşluğumu biçsin
Yaratan ve rızıklandıran
Her doğru ve yanlışın
İp uçların verensin
Kul kime gitsin
Kime diz çöküp
Kimden af dilesin
Ruhunu yıkamak için
                                          Kime göz yaşı döksün 

Bende yolcuyum



Çocukluktan kurtulup
Gençliğe adım attım
Kendimi hayatın içinde
Heyecan ile attım.
Düştüm bir tufan ortasına
Hep sürüklenip durdum
Ne olacağını bilmiyordum
Artık başım değdi taşa
Gerçeği görmem için
Ömrüm gitmesin  boşa
Zamanında dinlemedi sözümü
Bana isyan eden ayaklarım
Ta ki ağrılar başladı
Yaşlandı organlarım.
Anladım   ama, ne anlayış
Sonra başladı hakka yakarış.
Yönüm değişince her şey değişti
Yolum başka alemlerle birleşti.
Sendedir  tüm isteklerim
Çözülür kapında düğümlerim
Kırılan umutlarım onmayınca
Gerçeğe yol bulmayınca
Çaresizliğimi anladım
Son kapıya yöneldim.
Çünkü  muhtacım
Sensiz hiç bitmeyecek sancım
Yeniden yeşermek isteyen güller
Elbet ona yönelirler.
Sevgide  buluşur sevenler
Anlama yeteneği olmayan bende
Aradığımın hepsi sende
İşte bütün mesele burada
Önce kendine bak
Gerçeği gör bre ahmak
Kendi kendini çözebilir misin
Fizik ve ruhun hangi noktada
Birleştiğini görebilir misin?
Biliyorum sanıp biriktirdiklerin
Düşünüp  hayal ettiklerin
Nereye yerleşir.?
Bir parmağının oynaması
Yüzünün tebessümü
Ufacık bir hareketin
Nereden alır bu emri
Vücudun beynine nasıl  tabii durur
Her dediğini yapar kul köle  olur
Önce bunu keşfet ve tanı
Bildiklerinin yanında
Nice bilinmezlerin olacak
Beynin, cevabını bulamadığın
Binlerce soruyla dolacak.
Karşılıksız  kalan her sorunun
Cevabının olduğu yere gidersin
Hem gidersin hem de
Kendince bir şeyler üretirsin
Bu kafayla bu yollarda
Neyi bulmayı ümit edersin?
Seni yaratana teslim olmayı
Artık  bilmelisin.
Nisan 2002


Hep Bu Ses

Bu ses bir tür feryat gibi
Ta içimdeki bir özlemin
Dışa yansıyan nidası
Hissedip ifade edemediğim
Ruhumun  derinliklerine
Küllendiğini  sandığım
O halimi canlı tutan
Beni çok duygulandıran
Üzerimdeki ölü toprağını atıp
Ayağa  kaldıran
Bu ses.

İçimi kıpır, kıpır eden
Tutsak gönlüme
Özgürlük şarkıları gibi
Esintiler veren
Ruhumda  gezinen
Kabus bulutlarını üfleyip
Hüzün çemberini
Alıp götüren
Bu ses

Gerçeğin önündeki
Serabı kaldıran
Umutsuzluğa düşenleri
Ümide bandıran
Yok olmaya yüz tutmuş
Nice, nice hissiyatları
Yeniden canlandıran
Hiçbir ilhamdan etkilenmeyen
Köhnemiş   ruhlara
Sağırlaşmış kulaklara
Işığın bile ulaşamadığı
Zifiri karanlıklara
Aydınlanamayan barınaklara
En zayıf canlılara,
Kurda kuşlara
Selam veren
Bu ses..

İpekten yumuşak tatlı bir hazla
Bazen coşkulu bazen da nazla
Her mahluka, her duyguya
Suçluya suçsuza
İhtiyaç duymadan yargıya
Ulaşıp, içini sarar
Bütünüyle kucaklar
Karanlıkları ve kirlilikleri
Yağmur suları gibi yıkar
Hisseden yüreği pak eder
Bu ses

Gece başka seslenir
Gündüzün başka
Kimine hiç duyurmazken
Kimini getirir aşka
Uyanış başlarken sedasında
Ayrı alemlere taşır
Dinleyenlerini her defasında
Herkeze bir şeyler tattırmasa da
Bir noktayı hatırlatır.
Bu ses

Sandığımın tersine
Beni hayalden gerçeğe
Sessizce yönlendirir
Tatmadığım duyguları
Hissetmediğim coşkuları
İçimdeki görünmez kuytuları
Yavaşça aydınlatır.
Seraptan uzaklaştırıp
Öze  yaklaştırır.
Ne hikmettir bilemem
Hem de  ağlatır.
Bu ses

Güneş doğmadan
Uyanmadan insanlar
Estiğinde fecrin o sihirli esintileri
Delip geçer her türlü engelleri
Camı, tülü, perdeleri,
Kas katı kalpleri
Daha nice, nice yerleri.
Kuşların en tatlı şarkılarıyla
Derin bir sessizliğin
Bozulmaya başladığı an
Buğulu bir görüntünün
Boşlukları doldurduğu zaman
Bu nidanın yankısı
Yayılmaya başlar
Görünen ve görünmeyenler
Musiki banyosu yapar.
Gece son demini bırakıp giderken
O sesi duyar uykudan uyanırım
Oturur bağdaş kurar
Bulutlar alemine yolculuğa çıkarım.
İçim tir tir, titrerken
Bakışlarım mıhlanır
Vuslata ulaşmış coşkuyla
Sonsuzluğa bakarım
Çağrı bitinceye kadar
Kanatlıymışım gibi uçarım.
Derinliğe süzülen nağmelerin
Dalga, dalga akışında
Anlayamadığım çok şeyler yaşarım


Hep Bu Ses 2



Allahın adıyla başlayan
Bu muhteşem çağrıyı
Doyumsuz bir aç gibi
Kulaklarıma doldurmak
Ruhuma kazımak
Dağa taşa yazmak
Gelir içimden
Bu sesi özgürce duymanın
Hep özlemini duyarım
Sahtesiz riyasız bir alemin
Hayalini kurarım
Kimseye duyurmadan
Ben içime ağlarım

Öğle sıcağının zirvesinde
İkindinin  serin gölgesinde
Yorgun gün son demine
Veda rengine büründüğünde
Alacakaranlığın lacivertleştiğinde
Ötelerin esrarlı ışıkları arasında
Göklerin o sihirli sesleri
Nazla gelip içime akar
Her defasında sinemi
Daha bir  başka yakar
Gözlerimden gönlüme
Sım sıcacık manalar akar.
Beni bir şeye yöneltir
Yüzümü yerlere sürmeye
Gizlilikler yurdu  içimi
Sahibine dökmeye.

Zahiren birileriyle bir anlamda
Aynı mekanda bulunuyor,
Onlarla bir şeyler paylaşıyor olsam da
Niyet ve nazarımın farklılığı
Aynı yerden, ayrı alemlere taşır
Bir gözüm dünyadayken
Bir gözüm ukbaya karışır
Dünyevi  arzular zayıflarken
Uhrevi istekler zirveye ulaşır.
İçimi  olabildiğine
Genişlemiş hissederim
Namazgahın başında biter
Kendimi buraya  resmederim.
Bu sesi duyduğum  zaman
Hezeyanıma küserim.
Bu duyum bir deniz
Bense içinde bir balık
Onu içime çektikçe çekiyorum
Kimi zaman canlı kimi alık
Sürekli bunu tekrar ediyor
Onda buluyorum sağlık
Sonsuza kadar tekrarında
Göremiyorum fenalık

İstiyorum ki yeniden yaratılışta
Bu sesle mantar gibi biteyim
Bununla nasıl gidiyorsak
Dönüşte bununla geleyim
Ne zaman bu çağrıya uysam
Ufkumda bir büyü oluşur
Zaman ve mekan ötesine
Sihirli alemlere uçarım
Yaratana emanet olmanın
Hazzına  koşarım.
Kaselerle kevseri yudumlar
Her anımda  şifalar içerim.
Bu halde bin asır kalmak
Geçse de gönlümden
Verilen  ömrümü yaşar göçerim.





İşte İnsan



İnsan bir güne benziyor
Gündüzü yaşadığı gerçek
Gecesi onun örtüsü
Bir iki nesil söylenirken türküsü
Sonra unutulur gerisi
Ağlatarak göçüp gider
Ağlayarak geldiği dünyaya
Doğuşta ezanı dinlerken
Gidişte hasrettir salaya
İnsan bu
Anlaşılması zor
anlatımı kolay
Her anı başka bir olay
Bazen bir damla yaşta
Bazen oyunda halay
Bazen bir yolculukta
Bazen gizemli karanlıkta
Bazen bir sözde
Güzel bakan bir gözde
Farklı ortamlarda
Duygu alemine salınanlar
Dostlarını hatırlarlar
Etkilendiğinde bir şeyden
Bir ah çeker içinden
Kısaca paylaşır anıları
Güncele dalıverir peşinden



Bilinmez yarınlarım



Öyle meçhul ki şu geleceğim
Bilinmez yarın nereye gideceğim
Çıkmaz bir sokak gibi
Yaşanacak yıllarım
Çizemez kimse yarınları
Çözemez kimsecikler
Ondan uzak sorunları 


Geçmişe bakıyorum allak bullak

Bu mazinin geleceği ne ola ki;

Durup dinlensem alsam ki soluk
Bir fırtına geliyor bil ki.

Geleceğini hissetsem saadeti ki
Bir olumsuzluk bulacak belli ki
Bıraksam kendimi bir güzel ana
Yine bir üzüntü kalır sona  
                                                                                                           Evvelin esareti yetmezmiş gibi
Yarınlarda şimdiden kendine
Tabii olacak   köleler  arar
Herkesin vurduğuna vurur
Ne yüzüne bakarlar ne de sesine

Ne geçmişte  bir istikrar
Ne de geleceğe güven
Belirsizlikten  kaçmak için
Dikkati dağıtsam da  üstümden
Kurtuluşum yok benim
Hep yaptıklarım nafile
Eksilmiyor  başımdan  döven
Artık bu hayata küskünüm  ben

Yıldızların yalnızlığını gördükçe
unutuveririm her şeyi onları   seyrettikçe
Akşamın güzelliği mehtapta görünür
Onun ömrü de biter                                                                       Karanlıklar üzerine gittikçe
insan ömrü de öyle
tükeniverir bir gün
yıllar omuzlara bindikçe